Barınma ve beslenme tüm dünyada evrensel bir hak olarak kabul edilmişken; insanoğlu bu kadar medenileşmiş, teknoloji, yardımlaşma fonları bu kadar gelişmiş, devletler ve STK’lar bu kadar güçlenmişken konuyla ilgili günümüzde halen daha kötüye giden bir tabloyla karşılaşır olmak üzücü ve düşündürücüdür.

Sorunun birçok sebebi olmakla birlikte, konut üretimi ve satışında “sosyal devlet” boyutunun gözetilmemesi tüm bu yaşananlardan sonra belki de büyük ölçüde sorunun baş kaynağı olarak görülebilir.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkesi konut üretimi ve planlamasını sağlıklı bir politikayla kontrol etmek yerine, ülkelerine döviz getiren bir kaynak olarak kullandılar ve kullanıyorlar.

Bu durum bir yere kadar gerekli ve faydalı olsa da bir yerden sonra hedefledikleri noktada büyük sapmalara daha önemlisi sorumlu oldukları kendi vatandaşlarından dar ve orta gelirlilerin mağduriyetine neden oldu ve oluyor... Konunun ülkemizde de konut krizinin temel sebeplerinden biri olduğunu düşünüyorum.

Son yıllarda savaş içinde, büyük ekonomik ve siyasi sorunları olan ülke vatandaşları ülkemizi de Avrupa ve Amerika’ya geçiş noktası olarak kullanır oldular. Devletimizin uygun gördüğü vatandaşlık bedellerini ödeyerek T.C. vatandaşı oldular ve oluyorlar.

Türkiye’de hemen mülk sahibi olmak yerine yaşayarak test için “kiralamayı” da tercih edenleri dikkate aldığınızda yabancıların mülk alımları ve kiralamalarının emlak piyasalarını olumsuz etkileyen unsurlarından biri olduğu artık genel kabul gören bir konu. Bir başka ifadeyle yabancı satışları toplam satışların %3, %5’i gibi bir oranda küçümsemesi konunun önemini çok ortadan kaldırmıyor.

Geçtiğimiz günlerde Koç Üniversitesi’nde işe başlayan ODTÜ mezunu bir genç kız akrabam çalışacağı işyerine yakın bir kiralık konut araştırmak üzere benden yardım istedi. Hem şehre yakınlığı, hem işyerine yakınlığı, hem de toplu ulaşıma yakın olması itibarıyla Maslak’ı tercih ettim ve üç meslektaşımı aradım.

Aldığım bir cevap hayrete düşürdü beni. 1+1 evler 10-15 bin lira, 2+1 evler 20 - 25 bin lira, bir de bu ücretlere aidat eklenecek. Bu ücreti kim ödüyor dediğimde aldığım cevap daha da can acıtıcıydı. “Ulvi bey bir yabancı için bu para 1.000 - 1.400 dolar, genellikle de yabancılar kiralıyorlar...” cevabı sizin de canınızı acıtmadı mı? Necip Fazıl’ın Sakarya Şiiri’nde söylediği gibi “Öz yurdunda garipsin, Öz yurdunda parya” vesselam...

Tüm bunları ırkçı bir bakış açısı ile yazmıyorum, ırkçı da değilim. Benim atalarım da 1864’te Kafkasya’dan, anayurtlarından koparılarak çil yavrusu gibi dünyanın dört bir yanına sürülmüşler.

Ancak bu konu kapsamlıca incelenip planlanmalı. Ülkemize gelecek yabancıya önce oturum verilmeli, ülkeye/insanlığa katkıları dikkate alınarak vatandaşlık verilmelidir. Mülk satın alma konusunda da satın alma sınırı 1 (bir) milyon dolara çıkarılmalı ve satış ve kiralama yapılacak bölgeler belirlenmelidir.

Alım satım yapılacak yerler sosyal konut tahsisini etkilememeli; TOKİ, Hazine, Vakıf gibi kamu niteliğindeki kurumların arsalarından üretilen konutlar belirlenecek bir sürede yabancılara satılamamalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Eylül ayında sosyal konut ile ilgili güzel haberlerimiz var açıklaması üzerine başkanlığını yaptığım Türkiye’nin ilk emlak acenteleri kooperatifi İSTEBKoop yönetim kurulu olarak kendilerine “konut politikaları ile ilgili önerilerimiz” başlığında on maddelik bir rapor (*) arz ettik. Konu başlıklarından biri de yabancıya satış ve kiralama konusuydu.

Üretim, ihracat, marka geliştirme, ülkeye döviz sokmak muhakkak ki çok önemli ve değerli. Ancak bir atasözümüzde denildiği gibi: “Eve lazım olan camiye haramdır...” Patates, domates ihracatında bile önce vatandaşımız gözetilmeliyken, “barınma” kavramının esası olan konut planlamasında bu konunun çok önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Editör: TE Bilisim