Dünya Gazetesi'nden İnşaat Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Kaya Özgen'in Yazısı...

Ülkemizin büyük bölümü etkin deprem kuşağı içinde bulunmaktadır. Bu nedenle çeşitli bölgelerimizde sık sık depremler olmakta, yoğun can ve mal kayıpları yaşanmaktadır.

Ülke genelinde deprem etkileri düşünülmeden yapılan büyük bir bina stoğu olduğu biliniyor. Bunda zamanında tutarlı bir deprem yönetmeliği yapılmamış/yapılamamış olmasının belirleyici olduğu açıktır. Gerçekten ülkemizde tutarlı denebilecek ilk deprem yönetmeliği 1969’da çıkarılmış, gelişen bilgiler ve yaşanan depremlerin ışığında 1975, 1998, 2007 ve 2018 yıllarında güvenlik arttırıcı yönde kapsamlı iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir.

Bu durumda 1975, daha da doğrusu 1998 öncesi yapıların büyük bir deprem riski altında olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda çoğu maddi kaygılarla hiçbir tespit ve bilgi oluşturulmadan sık sık çıkarılan imar aflarının durumu daha olumsuz kıldığı gözetilmelidir. Böylece tüm kentlerimizde güvenliği belirsiz büyük bir konut stoğu ortaya çıkmıştır. Binaların kullanım süreleri içinde taşıyıcı sistem elemanlarına (kolon, kiriş, döşeme) yapılan bilinçsiz müdahaleler belirtilen güvenlik sorununu daha da artırmaktadır.

17 Ağustos 1999 tarihli Marmara Depremi derslerle doludur. Yaşanan büyük can ve mal kayıplarının yanında ülke ekonomisinin de büyük bir yıkım yaşadığı bilinmektedir. Deprem bölgelerinde göçen sanayi siteleri nedeniyle binlerce insanımız işsiz kalmıştır. Depremin merkez üssünden 130 km uzaktaki kentimizde de kayda değer can ve mal kayıpları yaşanmıştır.

İstanbul’un durumu

Deprem sorunu kapsamında İstanbul’un durumu özeldir. Şöyle ki, ülkenin en büyük yatırım ve üretim kaynakları kent içinde, çevresindedir. Bunun yanında diğer kentlerimizde deprem olduğu zaman İstanbul’un geniş olanaklarıyla yardıma koşulmakta ve destek olunmaktadır. Buna karşın olası İstanbul depreminde kent dışında yardım edecek/destek olacak yeterli güç yoktur. Bu nedenle İstanbul kendi sorununu kendi çözmek zorundadır.

Yılların birikimiyle ortaya çıkan/biriken sorunları çözmek kentin yerel yönetiminin kapasitesini aşmaktadır; bu durumda yaşanan/gözlenen tartışmaları bir yana bırakarak, merkezi yönetimin/devletin desteğiyle çözüm aranması zorunlu görünmektedir. Bu bağlamda bir tür seferberlik ilan edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu yoldan merkezi yönetimin meslek odalarıyla tartışmaları erteleyerek, yerel yönetimle birlikte büyük bir organizasyonla kentteki niteliği belirsiz/riskli binaların tespitinin yapılması, böylece sorunlu yapıların belirlenmesi gereği ortaya çıkmaktadır.

Belirtilen büyük sorunlara karşı, yerinde bir kararla, kentsel dönüşüm uygulaması devreye sokulmuştur. Ancak bu da kısa sürede amacından saptırılmış, rantsal dönüşüme evrilmiştir. Buna karşın gözlenen sapmaların ışığında alınacak önlem ve yapılacak düzenlemelerle yasanın amacına uygun şekle dönüştürülmesi mümkün ve gerekli görünmektedir.

Yenileme ya da güçlendirme

Mevcut koşullarda depreme hazırlık kapsamında, kusurlu binaların yenilenerek ya da güçlendirilerek değerlendirilmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Halkımızın yenileme yönüne çekilmesi için konunun uygun kredilerle özendirildiği bilinmektedir. Böylece güncel malzemelerle (beton, donatı, katkılar) son derece güvenlikli binalar yapılması mümkün olmaktadır. Bu bağlamda gelişen beton teknolojisi ve yüksek dayanımlı/nervürlü donatıların büyük olanaklar sağladığı gözetilmelidir.

Bu kapsamda İBB ve ilçe belediyeleri de söz konusu yenilemeleri özendirmek için olabildiğince olumlu kararlar almakta, plan notlarını geliştirmektedir. Şöyle ki halkımızın en büyük kaygısı olan hak kayıplarının olmayacağına ilişkin kararlar alınmakta ve duyurulmaktadır. Dahası söz konusu yenileme yoluyla, binaların bodrum katlarında oluşturulacak otoparklarla, kentin en büyük sorunlarından birinin az da olsa hafifletilmesi mümkün olacaktır. İşin mali yönüne bakıldığında da yenilenen konutun değerini ikiye katladığı bilinmektedir.

Gelişen bilgilerin ışığında güvenli yapılar yapma kavramında kapsamlı ilerlemeler olmuştur. Şöyle ki konut yapıları için bile, taşıyıcı iskeletin mümkün olduğunca düzenli çerçevelerle oluşturulması ve perde duvarlarla desteklenmesi önem kazanmıştır.

Daha önce de değinildiği üzere kentteki eski binaların, yapısal güvenlik açısından sorunlu olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda denizden çekilen agrega ile (elenmeden, yıkanmadan) üretilen betonların son derece yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir.

Bunun yanında hurda demirlerle üretilen, niteliği belirsiz donatılar durumu daha da olumsuz kılmaktadır. Böylesi binalarda, betondaki tuzlu karışım nedeniyle donatı korozyonu oluşmakta, zaman zaman donatının yok olduğu gözlemlenmektedir. Bu olumsuzluğa havasız, rutubetli bodrum katlarında daha da sık rastlanmaktadır. Hele bodrum katlarında oluşturulan su depolarına inen ya da depo perdeleriyle bitişik kolonlarda durum daha da vahimdir.

Eski binalarımızda bir başka sorun yapım ve sistem sorunlarıdır. Bu kapsamda kısmi asma katlar, kısa kolonlar, bina köşelerindeki dışmerkez perdelerin yaşanan depremlerde büyük hasar ve göçmelere yol açtığı saptanmıştır. Benzer şekilde önemli bir hasar nedeni de aralarında derz boşluğu bırakılmadan yapılan bitişik nizam binalardır. Böylesi binaların depremde çarpışmaya bağlı hasar ve göçmeleri önlemek için aralarda derz boşluğu bırakılması gereği yenilemeyi zorunlu kılmaktadır.

Belirtilen kapsamlı olumsuzluklar nedeniyle eski binaları güçlendirerek değerlendirme olanakları son derece sınırlıdır. Kullanım süreci içinde gerçekleştirilen bilinçsiz müdahaleler daha da olumsuz bir durum yaratmaktadır. Çoğunlukla başta gelen yetersizlik olarak gözlenen kolonlarda yapılması gereken mantolama benzeri uygulamalar konutların konforunu zedelemekte, alan kayıplarına yol açmaktadır.

Güçlendirme çalışmaları, bu amaçla hazırlanacak uygun bir projeye dayalı olarak gerçekleştirilmelidir. Bu amaçla önce tabandaki zemin tespit edilmekte, sonra da mevcut betondan alınan karotlarla beton kalitesi saptanmaktadır.

Eski binalardaki düşük beton kalitesi ve niteliksiz/yetersiz donatılar, tasarlanan güçlendirmenin kapsamını artırmaktadır. Öyle ki her elemana müdahale edilmesi gereken durumlarla sıkça karşılaşılmaktadır; bu da yapım maliyetini artırmakta, yenileme cihetine gidilmesini gerektirmektedir.

Kaldı ki hem deprem güvensizliği hem de mülkün değeri açısından yenilemenin öne çıktığı gözetilmelidir. Böylesi güçlendirme çalışmaları kapsamında maliyet, yenileme maliyetinin yüzde 40’ını aşıyorsa yenileme cihetine gidilmesi önerilmektedir.

Bu kapsamda tarafımızdan yürütülen çalışmaların ışığında, taşıyıcı sistemin ve malzemenin (beton, donatı) durumlarına da bağlı olarak yenileme seçeneği ağır basmaktadır. Hele taşıyıcı sisteme müdahale edilen durumlarda (kolon kaldırma, kolon ekleme vb.) yenileme seçeneği daha da önem kazanmaktadır. Bu bağlamda İBB ve ilçe belediyelerinin konuya ilişkin yapıcı karar ve özendirmelerinin de hesaba katılması yararlı görünmektedir.

Sonuç olarak kentlerin, özelde İstanbul’un depreme hazırlanmasının ülkenin “beka sorunu” olduğu kabul edilerek bir an önce uygulamaya geçilmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Beklenen İstanbul depremi kapsamında zamanın giderek daraldığı da gözetilmelidir.

Editör: TE Bilisim