Yeni Asya'dan Hakan Özlen'in Yazısı...

Konut kiraları, toplumlar için hayatî bir mesele olarak öne çıkmaktadır. Ancak, Türk lirasının değer kaybetmesi yüzünden yüksek kira bedelleri ve hızlı artışlar, ülkemizde bir barınma krizine yol açmış ve mülkiyet hakkı ile kamusal çıkarlar arasında denge kurulması ihtiyacı, zor bir dengeleme sürecini ortaya çıkarmıştır.

Çözüm için yapılan geçici düzenlemeler ve üzerinde düşünülen muhtemel tedbirler ise serbest piyasa ekonomisine ve Anayasa’ya aykırıdır.

Anayasa Mahkemesinin, 2001 yılında, “6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun bir hükmünü Anayasa’ya aykırı bulması” konut kiralarındaki sınırlamaların Kanuni çerçevesini belirlemiş idi. 

Kiracıyı Bıktırmak için Sahte Alıcı Kiracıyı Bıktırmak için Sahte Alıcı

Anayasa Mahkemesi, 2001 yılında uygulamaya konulan yıllık yüzde 10’luk kira artış sınırının mülkiyet hakkını aşırı ölçüde kısıtladığını ve adil dengeyi bozduğunu değerlendirerek bu oranın ekonomik krizin sebep olduğu fiyat artışlarına uygun olmadığına karar vermişti. Kararda, bu çerçevede, konut kira piyasasındaki dengesizliklerin giderilmesi ve barınma krizine çözüm getirilmesi için daha etkili tedbirlerin alınması gerektiği de ifade edilmişti.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı önemli. İşte bugün de kira artışların “TÜFE oranlarının kat kat altında yüzde 25’lik bir oranla sınırlandırmak” Anayasa’ya aykırıdır. 

Geçici olarak uygulanan yüzde 25 kira artış sınırı, 1 Temmuz 2024’e kadar uzatıldı. Esasında kira artışı ile ilgili bu geçici kanunun amacı; kiracıları, ev sahiplerinin yapacağı fahiş kira artışlarından korumaktır. Ancak böylesi bir sınırlamanın piyasa ekonomisine olan etkisi olumsuz. 

Bazıları bu sınırlamanın ev sahiplerini mağdur ettiğini düşünürken, kimileri de barınma krizini önlemenin daha kapsamlı tedbirler gerektireceği görüşündedir. Bundan dolayıdır ki “fahiş kira artışı” sebebiyle hapis ve para cezası gibi bazı ek kanuni düzenlemeler yapılacağı konuşuluyor.

Böyle bir düzenlemenin kira piyasasında daha adil bir dengeyi sağlayıp sağlamayacağı da şüpheli. Ancak böylesi bir düzenlemenin serbest piyasa ekonomisine ve Anayasa’ya aykırılığı bizce kesin. 

Kira piyasasındaki mevcut düzenlemelerin yeterli olup olmadığı zamanla görülecektir. Konut kiralarında getirilen sınırlamalar barınma krizine çözüm olabilecek mi, yoksa daha kapsamlı tedbirlerin alınması mı gerekecek, süreç içinde anlaşılacaktır. Bu kapsamda, hâkimin aktif müdahalesi ile adil bir kira bedelinin hızlı tespiti usulü de bir ihtimal olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

Toplumun barınma ihtiyacını karşılamak için gereken adımların atılması büyük önem taşır. Konut kiralarında dengeli ve adil bir yapı oluşturmak için mülkiyet hakkı ile kamusal çıkarların dengelenmesi gerekmektedir. Böylece, konut kiralarındaki sınırlamaların demokratik toplum düzenine uygunluğu ve barınma krizinin makul çözümü sağlanabilir.

Sonuç olarak, piyasa ekonomisinin dinamikleri de dikkate alınarak bazı tedbirlerin alınması, toplumun barınma ihtiyacını karşılamak için önemli olacaktır. Zira bugünkü ekonomik problemler sebebiyle ev sahipleri ile kiracılar arasında ciddi anlaşmazlıklar var. 

O halde yapılacak düzenlemelerle konut kiralarında dengeli bir yapı oluşturulması ve toplumsal refahın artırılması hedeflenmelidir.

Editör: TE Bilisim