Bildiğiniz gibi insanın doğması ile başlayan konfor alanı (güvenli bölge) önce kendi bedenidir. Ardından annesinin yanı, sonrasında evi, yavaş yavaş okul hayatı ile birlikte arkadaşlarının yanı, okulu gibi gelişir.
Konfor alanı gelişimi #bitmeksizin genişleyen ve daralan bir süreçtir.
İnsanoğlu, kendisi dışına çıkmak istemedikten sonra hep en #güvenli alanına dönme eğilimindedir.
İnsan doğasının bu şekilde olmasına rağmen, bazı kişiler, genetik miraslarının ya da çevresel faktörlerin etkisiyle, sürekli konfor alanlarını #genişletme yönünde de hareket edebilir.
Buna günümüzde sosyal medyada çok basit ve eğlenceli uygulamalar ile meydan okumalar (#challenge) ile sıklıkla şahit olmaktayız.
İnsanlık tarihine baktığımızda ise yaşanmış büyük olayların, gelişmelerin, zaman zaman talihsiz hadiselerin hep birtakım insanların konfor alanlarının dışına çıkmak istemesi ile gerçekleştiğini görürüz.
Konfor alanından iz bırakacak anılar, gelişmeler, kariyerler çıkması pek az rastlanan bir olaydır.
Bir diğer deyişle konfor alanı çok sınırlı bir süre için bu dünyada vakit geçirmekte olan bizlerin adeta #çürüdüğü limanlardır. Evet, gemiyi limandan ayırmazsanız kaza yapma ihtimalini de asgariye indirmiş olursunuz ancak hayatın tüm anlamının da konfor alanlarının dışında, meydan okumaların neticesinde ortaya çıktığını gösteren binlerce örneği burada sıralayabiliriz.
İşin ucunu gayrimenkul danışmanlığına getirecek olursak; insanların en büyük engel, korku ve kaygılarından olan “#başkaları ne der”, “#reddedilme”, “#başarısız olma” gibi konfor alanında kalınmasını teşvik edecek durumlar gayrimenkul danışmanlığı mesleğinde başarıya ulaşamamanın ardında yatan en büyük #sebeplerdir kanımca.
Sürekli yeni insanlarla #tanışmak, daha önce tanıştığımız insanlarla #ilişkileri geliştirmek, kendi güvenli alanımızı terk ederek her gün çok sayıda insanın güvenli bölgelerinde onlarla #temas kurmak, teknolojik imkanları kullanarak varlığımızı, hizmetimizi mümkün olan tüm temel iletişim kanalları ile muhataplarımıza ulaştırmaya çalışmak işimizin temelinde yatar.
Sohbetleri başlatan taraf olabilmek, durduk yerde insanlar ile ilişki kurabilmek, bolca soru sorarak karşımızdaki kişilerin konuşmalarını sağlayabilmek zor bir iştir ve bu da tıpkı pazı kaslarımız gibi bir kasa benzetilebilir.
Bu kası geliştirmek için sürekli #idman yapmalıyız. Örneğin, markette kasada kasiyere adıyla selam vermek, bir AVM’de alışveriş anında bizimle ilgilenen kişiyi konuşturmaya çalışmak, yemek yediğimiz bir mekanda garsona ve valeye en basitinden hatrını, memleketini, keyfini, sağlığını sormak gibi ufak idmanlarla başlayabiliriz.
Bu kişilere karşı, hizmet alan tarafta olmamızdan kaynaklı olarak, daha rahat bir şekilde bu idmanları yapabiliriz. Bunu bir yaşam biçimi haline getirdikten sonra, sırasıyla marketin müdürüne, mağazanın yöneticisine, restoranın sahibine benzer iletişim kurma denemeleri yapmalıyız.
Bunların günlük iş hayatımızdaki konfor alanımızı terk etmek için büyük faydasını göreceğimize eminim.
Konfor alanından çıkabilmemiz için önerebileceğim bir diğer yöntem de, mutlaka bir #plan sahibi olmaktır, mümkünse #yazılı. Bir planımız varsa, canımız istemese de yapacağımız faaliyetleri yapmak için itici bir güç bulacağımızı biliyorum.
İşimiz ve konfor alanı ilişkisi üzerine söyleyeceğim son husus da, işimizin konfor alanının dışında yapılabilecek bir iş olduğunu #kabullenmektir. Bir yerde yarım saatten fazla durabiliyorsak oranın konfor alanımız haline geldiğini kabullenmeli ve her gün saat 09:30-17:30 saatleri arasında bu kurala göre bulunduğumuz yerleri sıklıkla değiştirecek bir tarz geliştirmeliyiz.
Stratejik başlasak da, uygulamaya dönük adımlarıyla konfor alanı üzerine kaleme aldığım bu yazı umarım hepimize işimizin ve insanların doğası üzerine ikna edici ve yol gösterici olmuştur.

