“İnşaatlar için kumları Marmara Denizi’nden, demirleri hurdadan çektik. Tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa binalar kâğıt gibi yıkılır. İstanbul’a ordu bile giremez, ölen şanslıdır...”

AKP’nin ilk döneminin en parlak firmaları arasına giren Ali Ağaoğlu, 2009’da verdiği bir röportajda 1970’lerde Anadolu yakasında malzemesini sattığı konutlar için söylüyordu bu sözleri.

Beklenen İstanbul depremini bahane ederek yeni rant alanlarında yine kendisinin yapacağı yeni inşaatlara talip olurken...

Ağaoğlu’nun bu açıklamalarından sonra müteahhitlik kariyeri zarar görmek ne kelime, gayrimenkul geliştiriciliğine terfi etti.

Özel zenginliğine zenginlik katan Ağaoğlu’nun söylediği İstanbul depremi henüz gerçekleşmedi ama Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen deprem kâğıt gibi yıkılan binaları bir kez daha gözlerimizin önüne serdi...

Üstelik aradan geçen 24 yıl ve dünya devleti iddiasındaki hükümetin yönetimi altında.

Enkaz altında bu soğuk havada yaşanan acıyı içimizde hissediyoruz... Algıyla ülkeyi yöneten hükümet hâlâ bu insanlara ulaşamıyor. 

Daha kısa bir süre önce sokaklarında dolaştığımız ve Türkiye’nin gastronomi merkezleri Hatay ve Gaziantep çökmüş.

Bu bölgede depremin olacağını bilimadamları söylemiş... Yaşananlar gösteriyor ki bir kişi bile harekete geçmemiş...

Geçen 20 yıla baktığımızda aslında yaşadığımız sürpriz değil... 

Büyük depremin ardından iktidara gelen AKP, iktidarını ilk günden itibaren “inşaata dayalı büyüme modeline” bağladı. Çünkü inşaat yaklaşık 35 sektörü harekete geçiren bir sektör. 

Büyümenin en kolay yolu, istihdamın da en yoğun olduğu sektör. 2000’li yılların başında dünyada bollaşan finansmanın da desteğiyle AKP, sanayi yatırımları yerine ins¸aat sekto¨ru¨ndeki bu¨yu¨meyi tes¸vik etti. Hatta Türkiye’nin en büyük sanayicilerini inşaatçı yaparak fabrikaları alışveriş merkezlerine dönüştürerek...

ANAP döneminde dar gelirliyi konut sahibi yapmak üzere finans desteği sağlamak için kurulan Toplu Konut İdaresi’ni merkeze alan yatırımlarla inşaatın ekonomideki payı 2000’li yıllarda yüzde 4 iken 2016’da tam iki katına çıktı.

2002’den itibaren 20’ye yakın düzenleme ile faaliyet alanı genişletilen TOKİ, bugün konut ve arsa u¨retimi alanında tek yetkili kurum. İmar yetkisi de var, arsa ve arazi üretme yetkisi de.

KENTSEL DEĞİL RANTSAL

Yetkisi arasında bulunan “kentsel yenileme ve do¨nu¨s¸u¨m projeleri” ise amacından tamamen saparak “rantsal” dönüşüm projelerine döndü.

İnşaatla büyümek o kadar cazipti ki projelerin hızlı ve kolay yoldan olması için de imar mevzuatları değişti, planlama, denetim gereksiz engellere dönüştü. 

İmar yetkisi yerel yönetimlerin inisiyatifinden çıktı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Emlak Konut devreye girdi. 

Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) gibi meslektaşlarını denetleyecek kurumlar etkisiz hale getirildi.

AKP döneminde çıkan 8 imar affı ise kural, denetim bırakmadı.

Rantsal dönüşümün kentsel yenileme adı altında tüm Türkiye’yi etkisi altına alması ise bugün yaşanan felaketin sorumlusu.

Kahramanmaraş’ta açıkça yaşadık... “kâğıt gibi yıkılan” konutlar arasında devletin yaptığı TOKİ konutlarının olduğu söyleniyor. Devlet hastaneleri, okullar var. 

2021’de ihracata dayalı büyüme modeline geçerek ekonomiyi altüst eden hükümet sıkıştığı anda yine inşaatı destekleyecek projeler açıklıyor.

Bugün yaşanan deprem, Türkiye ekonomisinin yüzde 10’unu oluşturan bir bölgede gerçekleşti. Bilim insanlarının söyleye söyleye dilinde tüy bittiği İstanbul depremi ise eli kulağında. Kentteki yapı stokunun yüzde 80’i ise tehlikede. 

İstanbul demek Türkiye ekonomisi, finansı, dünyayla bağı demek.

Umarız artık bir ders çıkarılır. Büyüme aşkı, siyaset değil insan hayatı değer kazanır! 

Editör: TE Bilisim