Yurtiçi üretici fiyatlarındaki aylık artış yüzde 4.78, tüketici fiyatlarında yüzde 3.08 olmuştu.

Parasını mevduata koyanların eylül ayı zararı tüketici fiyatlarıyla yüzde 1.8, üretici fiyatlarıyla yüzde 3.4’e vardı.

Mevduattan üç aylık vadede de kar yok, hatta zarar büyüyor. Son üç ayda TL mevduat yapanların zararı reel yurtiçi üretici fiyatlarıyla yüzde 7.8, tüketici fiyatlarıyla yüzde 2.8 oldu.

Durumu bir yıllık vadeye çıkardığımızda ise TL mevduatın nominal getirisi brüt yüzde 16.3, üretici fiyatlarıyla yüzde 53.8, tüketici fiyatlarıyla yüzde 36.6’ya çıktı.

TUİK ayrıca yıllık ortalama bir hesaplama da yapmış. Buna göre TL mevduatın son bir yıllık ortalamada getirisi yüzde 16, üretici fiyatlarından arındırılmış getirisi yüzde -45.9, tüketici fiyatlarından arındırılmış reel getirisi yüzde -27.4’e vardı.

Parasını TL’de tutan, tutmak zorunda kalan, kısa vadeli olarak kalanların ortalama getirisi, veya kaybı dörtte birin üzerinde gerçekleşti. Bu çok yüksek bir oran ve bütün dengeleri değiştirmeye yeter.

YARIM ASIRLIK DOLARİZASYON

Böyle bir kayıp 1980 sonrasında yok. Yani mevduat sahiplerinin kaybı 1980 öncesi ve özellikle enflasyonun yükselişe geçtiği ve üç haneli rakamları gördüğü 1970’li yıllarla yarışır duruma geldi.

Zaten o dönemde halkımız veya tasarruf sahipleri parasını TL yerine dövizde tutmayı öğrendi.

Döviz bulundurmanın yasak olduğu, bankalarda döviz hesabının açılamadığı bir dönemde, enflasyona karşı korunma arayışı bize dolarizasyonun yolunu açtı. 1983 sonunda da döviz taşıma, hesap açtırma serbest bırakıldı.

Şu anda ise mevduatların yarıdan fazlası, KKM dahil edilirse yüzde 70 döviz. Altını da dövizden sayarsak toplam tasarrufların yaklaşık yarısı dövizde. Ege Cansen’in deyimiyle Türkiye iki paralı bir ekonomi.

Halbuki bizim sadece TL üzerinde kontrol imkanımız var. Para politikasını ancak TL üzerinden yapabiliriz. Basabileceğimiz, arzını artırabileceğimiz veya düşürebileceğimiz para kendi paramız olan TL.

Döviz başka ülkelerin parası ve başka merkez bankaları tarafından kontrol ediyor.

EN İYİ YATIRIM ENFLASYONA YATIRIM

Bitişikte yer alan TÜİK’in tablosuna bakarsak dolar ve külçe altının farklı vadelerde genellikle enflasyonun üzerine çıkabildiğini görürüz.

Devlet iç borçlanma senetlerinde eylül ayındaki reel ve yüksek getiri ise sizi şaşırtmasın. Bu getiri, faizin yüksekliğinden değil aksine bankaların tahvil alımına mahkum edilmesinden dolayı devlet iç borçlanma senetlerinin sadece bir aylık sermaye kazancından kaynaklanıyor.

TÜİK’in izlediği 6 ana yatırım aracının 4 ayrı vadede ve yıllık ortalamada getirileri genellikle enflasyonun altında kaldığı ve eksi işaretiyle ifade edildiği dikkati çekiyor.

Yani her durumda üstte çıkan bir enflasyonumuz var. Üretici fiyatları yıllık bazda yüzde 151.50, yıllık ortalamada yüzde 114.02, tüketici enflasyonu yüzde 83.45 ve yıllık ortalamada yüzde 59.91 artmış bulunuyor.

Bu şartlarda en yüksek kazanç bizzat enflasyonun kendisine yapılan yatırım olur. Özellikle üretici bazında.

NEGATİF FAİZDE DÜNYA LİDERLİĞİ

Finansal varlıkların getirisinde meydana gelen çarpıklık elbette burada kalmıyor.

Suni ve piyasa dışı negatif faiz en başta servet dağılımını TL aleyhine bozuyor. Dövize, altına, gayrimenkule, hisse senetlerine ve mal gibi reel varlıklara yatırım yapanlar parasının değerini koruyor.

TL’de kalanlar, faize yatırım yapanlar, devlet iç borçlanma senedi alanlar veya parasını TL olarak yastık altında ve cebinde tutanlar ise büyük zararda.

 Aylık olarak eylülde reel getiri sağlayan devlet iç borçlanma senetlerinin yıllık reel kaybı yüzde, üretici fiyatlarına göre kaybı yüzde 45.

Türkiye yüzde 12’lik politika faizine karşı yüzde 83.5’luk enflasyonu sahip. Faiz-enflasyon farkı -71.5’e çıkan Türkiye negatif faiz liginde dünya lideri.

Enflasyonun gelir dağılımında büyük bir bozulmaya yol açtığını biliyoruz.

Gelir ve servet dağılımın çarpıklaşması yanında faizin piyasada belirlenmemesi ve doğru yerde bulunmamasının bir etkisi de kaynakların etkin ve verimli alanlarda kullanılmamasına yol açıyor.

Düşük faizin yarattığı etkilerden şimdiye kadar gördüğümüz dövize yönelme, yurtdışı yatırım araçlarına gitme yanında, en büyük hasarını gayrimenkul fiyatlarını şişirerek yaptı.

KONUT FİYAT ARTIŞINDA DÜNYA BİRİNCİSİ

Bitişikteki İngiltere kaynaklı The Knight Frank’ın düzenli olarak hazırladığı listelere göre, 2022 birinci çeyreğinde Türkiye konut fiyat artışında açık ara dünya birincisi.

Konut fiyatları temmuz itibariyle son bir yılda yüzde 174 arttı. İstanbul fiyatları yüzde 200 yükseldi.

Bu yılın ikinci çeyreği itibariyle şehir bazında İstanbul, İzmir ve Ankara, konut fiyatlarının dünyada en çok artığı üç il oldu.

Gayrimenkul varlığı olanlar sevinebilir ama olmayanlar için çok sıkıntılı bir durum. Ortaya bir barınma sorunu çıktı ve büyük kentlerden küçük kentlere doğru göç başladı.

Büyük kentleri de yabancılar doldurmaya başladı.

Faizdeki çarpıklık sadece kurları sıçratarak enflasyonu artırmakla kalmıyor. Şüphesiz en büyük tahribatı burada.

Ama bunun yanında gelir ve servet dağılımını bozuyor, ekonomik yapıyı ve demografiyi de bozuyor.

Sanılanın aksine bütün bunları da yerleşiklerin ve düşük gelirlilerin aleyhine yapıyor.

Editör: TE Bilisim