Borçlu Evde Oturmaya Devam Ederse "Muvazaa" Sayılır mı?
Bir davada alacaklı taraf; borçlunun borçlarını ödememek için bir taşınmazı aslında kendisi aldığı halde, tapuda başka bir isim (nam-ı müstear) üzerine tescil ettirdiğini iddia etti. Davacı, borçlunun söz konusu evde "kiracı" sıfatıyla oturmaya devam etmesini ve kredi ödemelerinin elden yapılmasını "mal kaçırma" kastına delil olarak sundu.
Yerel mahkeme, borçlunun aynı evde hiç taşınmadan oturmasını ve ödemelerin şüpheli durumunu göz önüne alarak davayı kabul etti ve satışı iptal etti. Ancak dosya Yargıtay’a taşındığında durum değişti.
Yargıtay: Önce Borç, Sonra Satış
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, emsal teşkil edecek bir bozma kararına imza attı. Kararda, bir işlemin alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla yapıldığının kabul edilebilmesi için en temel şartın, alacağın o işlemden önce doğmuş olması gerektiği vurgulandı.
Kararın can alıcı noktaları şunlar:
Tarih Farkı: Davaya konu olan bonoların (borcun) düzenleme tarihi 2013 yılıyken, taşınmazın satın alınma tarihi 2011 yılı olarak tespit edildi.
Ön Koşul Yokluğu: Borç daha ortada yokken yapılan bir satışın, "gelecekteki alacaklıdan mal kaçırmak" amacıyla yapıldığı kanıtlanamaz.
Hukuki Sonuç: Alacaklı, borcun satış tarihinden önce doğduğunu ispatlayamadığı sürece, satış işlemi "muvazaalı" sayılarak iptal edilemez.
Nam-ı Müstear Nedir?
Emlak haberlerinde sıkça duyduğumuz bu terim; bir kişinin, ismini gizli tutmak amacıyla hukuki bir işlemi kendi hesabına ama başkasının adını kullanarak yapmasıdır. Gayrimenkul hukukunda bu durum, genellikle icra takiplerinden kurtulmak isteyenlerin başvurduğu bir yol olarak karşımıza çıkıyor.
Gayrimenkul alım-satım işlemlerinde, ileride "tasarrufun iptali" davalarıyla karşılaşmamak için borçlanma tarihleri ile tapu devir tarihlerinin titizlikle incelenmesi hayati önem taşıyor.